October 23, 2010

Beyrut 8 - Masal Şehir




Roman Baths - Downtown - Beirut
  
Roma Hamamları... Sessiz binaların arasında tarihin öncesi ve şimdisi... Biz kim bilir kaç zaman öncesinin tozunu soluyoruz... Paylaşıyoruz.. Ayak ve el izlerimiz kaç zaman sonraya taşınacak... Beyrut daha kaç zaman dingin kalacak?


Roman Baths - Downtown - Beirut
 
Masal başlarken sonunu bilirsin, elmalar üç tanedir hep. Biri de benim başıma düştü. Merdivenlerden inerken aklıma dönüş geliyor, siliyorum hemen. 'Roma hamamlarında neler yaşanmıştır'a geçiyorum..



Cornishe - Beirut

Akdeniz boyunca hep aynı his.. Sanki Mersin sahil boyunca ya da İzmir kordonda yürüyorum hissi.. Beyrut Cornishe.. Deniz boyu uzanan yollar ve denize bakan evler hep aynı mı yoksa... Palmiyeler, hurmalar, balık tutan adamlar.. Kayalar, kayaların arasında bira kutuları.. Lisede okulu kırmış gibiyim. Sahilde yürü - elini tut...


Kahlil Gibran Park - Downtown - Beirut


Roma hamamlarının yanında Halil Cibran Parkı. Cibran'ın kitabıysa hala çantamda..
 

Hamra Street - Beirut

Fotoğrafını çekebilir miyim, dedim... Ekmekleri sorduk sandı. Çanta gibi ekmekleri anlattı Arapça, biz İngilizce fotoğraf izni isterken ekmekleri gösterdi. Çektik fotoğrafını. Konuşuyordu. Ne diyordu. Eliyle 'çekmeyin' demiyor.. Ekmekler 5 lira diyor. Ya da 5 kuruş? Ya da 5i 1 lira :)



Hamra Street - Beirut
   Anlatıyor ekmekçi.. Dinliyoruz. Anlatmaya devam ediyor. Arapça dinlemek anlamasan da güzel.

"Shark" by Xavier Veilhan - Souks - Beirut
  2008de yapmış.  Polished inox malzeme.. Köpekbalığı ama daha çok uçağa benziyor ve dönüşü hatırlatıyor.


Sculptures at Beirut Souks

Çarşının önünde çok var bu taş heykellerden. Yüzleri var, ifadeleri... Ruhları da var bence. Duydular beni. Konuştum. Taksiye bindik sonra - tam önünden Hamra'ya 10 Lb..

Beyrut 7 - Taş Binalar Ruha İyi Gelir


St Francis Roman Catholic Church - Hamra - Beirut

Beyrut'ta taş binalar önce gözüme sonra ruhuma iyi geliyor. Ellerimle dokunuyorum. Kokluyorum. Zamanın içimden akışını, kendi zamanımın yanımdan geçişini düşünüyorum. Dua ediyorum, zamanımı çalmaya çalışanlardan kurtulmak için dua ediyorum. İyi geliyor bana...


Haigaizan University - Hamra - Beirut

Din ve Felsefe bölümü derslerine zevkle girerim. Hagazian Üniversitesi insanda daha çok bilme hevesi uyandırıyor. Hani öyle tarihin öncesine gitsem ama astroloji ve fizikten de eksik kalmasam gibi. Biraz teoloji, biraz matematik...



St Elias Maronite Church - Hamra - Beirut

Kiliselerin de kendi kokusu var. Sadece mum ve tütsü değil, Tanrı kokusu...



Institution Sainte Anne - Hamra to Downtown - Beirut

Muz ağaçları arasında okula gelen küçük çocuklar. Büyümek sonraki iş... Daha çok var.. Büyüdükten sonra da geri dönüş yok..  


Gemmayzeh - Beirut

Pencerelere dikkat! Hikaye akıyor pencerelerden.. Var mıdır salonlardan birinde koltuğunda bir kadın, elinde likör bardağı - ama uyumak üzere - direniyor. Öğleden sonra uykularını hatırlatıyor bu bina..



Al Amine Mosque - Downtown - Beirut

Duyduğum en ilginç ezan... Belki başka bir camiden, belki Al Amine'den... Çan sesi de hemen arkasından.. Yollarda yürümek akşam üstü her şehirde aynı. Her şehrin kendine göre trafiği ve ezan sesi farklı ama telaşı aynı...



Nejmeh Square - Solidere / Downtown - Beirut

Bu meydan, saat kulesi ve boşluk hissi... Sabahın ilk yürüyenleri biziz... Taşlara baka baka, şaşkın şaşkın... Beklemiyorduk bu mimariyi - nedense... Kahve içerken susmamız bundan mı acaba... Güzel binalar da sarhoş eder insanı..



Downtown - Beirut

Varım - Varsın - Var... Bu binaların bombalanma ihtimali üzüyor beni.. Hep var olsun istiyorum.. sonsuza dek..



Saint George Orthodox Cathedrale - Downtown - Beirut

Kart aldık, mum da aldık.. Katedralin içinde gizlice fotoğraf da çektik.. Mum kokusunu içimize de çektik. Mum şimdi kitaplığımda.. Parası da kilise vakfında...



Parliament Building Area - Downtown - Beirut
 
Asker düdü çaldı. Çekemezsin diyor, parlamento binası var oralarda bir yerde.. Düdük sesi - ok işareti baş parmakla - ama çekilen fotoğraf silinmez.. Zaten eksik çekilmiş - tehlikesi yok bunun. Yan taraftaki parlamento binasını çekmemek için zor tutuyorum kendimi.. Yola devam. Sola dönünce Solidere.. Askerlerin arasından geç, meydana çık. Her yer taş bina. Ruhuna iyi gelecek!

Beyrut 6 - Gece Ne Oluyor ki?


Gem Pub - St Nicholas Stairs - Gemmayzeh - Beirut

Gemmayzeh'de gece karanlığında boydan boya yürümek en güzeli. Cafe Paul caddenin başında. Yol boyu kafamı uzatıyorum her puba her bara. Ne tür insanlar eğleniyor içeride, ne tür müzik çalıyor diye. Merakımı susturuyorum kendimce. Dipdibe eğlenmek moda anladık. Daracık publarda, elde içki, kalabalık arasında nefes bile almadan sürtüne sürtüne eğlenmek moda. Bu aslında gece hayatının çeşitliliğine bir ipucu bence. Bu aşamaya gelmek için "eller havaya" tarzını, masada kasılma tarzını eskitmek gerekiyor. Eskir ama yok olmaz - biliyorum. Demek ki Sky Bar'a, Music Hall'e, Buddha Bar'a direkt gitmeyip sokak publarını keşfe çıkmak iyi olmuş. Yanımda aşk, çantamda pasaportlarımız yürümeye devam ediyoruz Gemmayzeh'de. Gideceğimiz yeri biliyoruz. St Nicholas Merdivenlerindeki o yere - Gem Pub'a. İçinde ağaç olan o yere. Bira dedik barmene, yerel bir şeyler denemek ister miyiz diye sordu - atladık hemen. Almaza geldi. Akşam 9 civarı gelmeye başladı insanlar. Çoğunluk kız. Beyrut'ta kızlar daha çok dışarı çıkıyor. Ne güzel...


Boucheron Paris Opening Party - Souks De Beyrouth - Beirut

Ve bir mağazanın açılış partisi. Boucheron Paris'in. Sadece davetliler giriyor içeri, kapıda shot bardaklarıyla görevli kızlar karşılıyor gelenleri. Valeler maleler... Müzik lounge, chillout... Dress: Alabildiğine Istanbul - Reina anımsatıyor. Gece yeni başlıyor, biz yorgunuz. Taksiye atlayıp otele kaçıyoruz. Takside uzun bir sohbet - sevgilimi Italyan sanan taksi şoförleri mi ararsın - Istanbul deyince Kurtlar Vadisi ve Polat Almedar'dan konuşanı mı ararsın... Beyrut gece ayakta. Taksiler her yere 10 $ - önden pazarlık şart. Otel üstü Costa Cafe bile tıklım tıklım dolu.



Solidere / Downtown - Beirut

Ve Downtown. Biraz Beyoğlu, Asmalımescit, Tünel, Nevizade gibi geceleri. Bangır bangır müzik olmadan da ne güzel gece sokaklar. Ben Beyrut'u çok sevdim, diyorum. O da sevmiş, öyle diyor. Akşam açık hediyelik eşyacılar turistlere magnet satıyor. Nargileciler her köşede. Arak, şarap ve bira masalarda. Burada 'içkisiz aile lokantası' diye bir kavram var mıdır acaba? Lübnanlılar da aile ve içkiyi bir arada sakıncalı sayanlardan mıdır? Hayır değiller... Sigara da hem açık hem kapalı alanda serbest. Gece eğlenmek, gündüz gezmek aynı sokaklarda mümkün. Kozmopolit ama tinerci yok, sokak çocuğu yok. Ama bu hem güzel geliyor insana hem de eksikmiş gibi bir şeyler. Evsizler, sokak çocukları, dilenciler ve en önemlisi birazcık tehlike ruh katar bir şehre. Belki Beyrut metropol olmadığı için yok ama ben böyle eksik halini de sevdim gece hayatının.



Nejmeh Square - Downtown - Beirut
 
Saat kulesinin ışıklandırılmış hali.. Hemen dibinde sedir ağacı. Meydana çıkan sokaklarda gündüz kahve akşam şarap - masaya oturur oturmaz gelen kuruyemişleri ve nerede ne içersen iç aynı gelen hesabı çok sevdim. Bir de şarap kadehlerinin dopdolu olmasını... Doyana kadar içilen kırmızı şarabı... Burası Beyrut - gecesi büyülüyor insanı.

Beyrut 5 - Alışveriş Cini Lambadan Çıkarsa


Beirut Souks - Downtown - Beirut

Hastasıyım, o adamın. Marc Jacobs'ın. Gelip burada karşıma çıkması (elbette ki kendisi değil, yarattığı güzelliklerin) hem de böyle taş mı taş bir binada - işte bu, şaşkınlıklara bir yenisini eklemek oluyor Beyrut'ta. Önce gündüz, sonra bir akşam sadece karşısındaki bankta sigara içmek için buluşulan Marc Jacobs. Bir an Akaretlerdeyim sandım, sonra sokağa sinen muhteşem kekikli zahter kokusundan anladım. Hala kaçırıldığım o masaldayım. Bu kez masala gelenler sevgilimin kendine aldığı ve benim kıskandığım Marc by Marc Jacobs çantalar. Beyrut'un souklarında göz kırptılar ve dediler ki 'sen gerçekten deli oluyorsun bu adamın yaptığı her şeye'. Hemen yan mağazadaki Roberto Cavalli bu masalın tamamen dışındadır, duyurulur. O sanırım başkalarının masallarından karıştı bu kareye. :)


Beirut Souks - Downtown - Beirut
 
Sokak sokak Paris, Milano, Londra, New York modası... Sonra birden Tokyo, Berlin, hatta İstanbul (Haremlique mağaza açıyordu, raflar maflar çakılmıştır artık sanırım)... Bir anda o kırmızı - H&M kırmızısı etiketler... Sevgilimin aklını başından alan Ermenegildo Zegna... Herkes ama herkes orada. Torbalar dolusu Ferre, Dolce & Gabbana, Fendi, Armani... Elde Starbucks kahveler. Bu tarz alışverişin olmazsa olmazıdır - kahveyle sokak turu Beyrut'ta da moda.


Luanatic Shop - Monot Street - Beirut

Bir de sırtta çanta, kafa güzel alışveriş var. Starbucks akla bile gelmez. Adres Gemmayzeh, Monot Street, Achrafiyeh. Luanatic Shop'ta para harcadık. Dinlemeye doyamadığım Ermeni şarkıcı Eileen Khatchadourian'ın "Miden" albümü ve tam bir yemekte ne dinlesemin cevabı Nadine Khouri'nin "Cuts from the inside" albümü. Luanatic Shop'ta sabun da var, bardak da, kalem de var tablo da.. Hatta vintage etekler, ayakabılar, gözlükler. Seramik, yüzük, kolye, gömlek, plastik... Küçücük dükkanda hepsi.. Creative - diye neden içimden bir kaç kez tekrar ettim bilmiyorum. Şizofreni böyle başlamaz ama içten herkes benim kadar konuşur mu?



Beirut Souks - Downtown / Solidere - Beirut
 Yine elde Starbucks'ın karton bardakta kahveleri.. Markalar - moda endüstrisinin sınır tanımazlığı - Lübnanlı alışveriş severler. Eylül'de gidilirse 80% lere varan indirim göz boyamıyor mu ama...


Le Souk De Beyrouth - Solidere - Beirut

Diesel, Desigual, Zara ve Mango da var. Tom Ford, Burberry, Cartier de... Yorulanlara Balthazar'da kahve? O da var. Alışveriş biraz grip gibi aslında. Virüs bedeni yorgun düşürür, bulaşıcıdır. Ara ara tekrar eder. Öldürmez ama bir garip yapar yine de. Gerçi grip insanı mutlu etmez ama alışveriş eder. Mutlu olmak için girpken naz yapacak biri lazım. Alışveriş sırasında mağaza görevlilerine naz yapmak görgüsüzlük bence...



ABC Mall - Achrafieh - Beirut

Downtown'ı bırakıp bir de AVM görelim dedik. Beyrut'ta tek - ABC Mall. Öyle bin tane, her köşebaşında bir tane değil. Achrafieh'dan yukarı çıkıp (bu arada burası Hristiyan mahallesi) dar bir sokağın ucunda görünüyor. Yol üstü butikler, tasarım mağazaları geçip - kendini tutup - ABC'ye ulaşınca işte böyle ağaçlı çiçekli bir terası olan alışveriş merkezinde o bildik tur yapılıyor. Katlarda kaçırdığım mağaza oldu mu kurdu kemiriyor insanı ama AVM ne de olsa AVMdir dünyanın neresine gidersen git. Bu ABC Mall denen yerde o hep tekrar ettiğim "Aşk" ve "İç" sözleri hiç aklıma gelmedi. Sıkılıyorum alışveriş merkezlerinden. Suni, ruhsuz, hepsi birbirinin aynı. Spor mağazaları aynı katta, kahveciler köşede gibi... Olsun, Beyrutumun AVM si bir başka. Kocaman ağaçlarla donatmışlar tepesini. Kahvenin yanında yediğim macaronlar kahve fiyatına dahil :)

Beyrut 4 - Ara Sokaklar



Monot Street - Beirut
 
"Does it look so artistic?" dedi yoldan geçen adam... Arbasına binerken. Duvarın fotoğrafını çekerken ben. Bilmiyordu 'artistic' olan şehirlerinin her yeriydi. En çok da sokak aralarında karşımıza çıkanlar. Şöyle benim sıram / Beyrut-Beirut-Beyrouth... Hepsinden ayrı bir his yapışıyor üzerime. Her yerinden ruhumla telepatik bir ilişkiye giren o 'güçlü his' sızıyor içime. Burada en çok tekrar ettiğim kelime 'iç'... İnsanın içine işliyor çünkü Beyrouth... nasıl desem, Beyrut... Monot Street boyunca yürüdük. Genç ve yaratıcı oğlanların ve kızların hava kararınca kafayı bulduğu yer Monot Street. Ne içiyorlardır diye düşüne düşüne yürüdüm hep - görmeliydim... Cosmopolitan? Mojito? Sadece bira? Globalleşen kokteyl dünyası ne kadar bulaşmıştır Beyrut gecelerine diye merak ettim. Monot Caddesi şu havadaydı ama - sadece bira ve yüksek sesli müzik. Sanki çok az Taksim, çok az Kadıköy, çok az Ankara'nın Tunus Caddesi edalarında.


Hamra - Beirut

Biraz daha ara sokaklar... Hamra.. Beyrut-Amerikan Üniversitesi yanı... Öğrenci kokuyor buralar. Öyle yakışıyor ki kampüs kapısına inen yola bu duvar. Kahlil Gibran okuyasım geldi, çantamda taşıdım bir de 'içimde'. Kitap: "Öz"

Hamra - Beirut
 
Duvara not aldım sanki, gidince bir kez daha bakılacak http://www.beirut.com/. Arap alfabesini öğrenmek zor mudur? Önce alfabe sonra Arapça mı yoksa direkt Fransızca mı yaşatır bu ülkede içine sine sine. İngilizce de olur ama hep turist kalırsın sokaklarda. Oysa ben 'Bonjour!' diye selamlamak istiyorum hiç tanımadığım bir adamı. Ya da ellerimle 'şükran' yazmak istiyorum kaydıra kaydıra kalemi sağdan sola.

Beyrut 3 - Damağımdaki İz


Al Mayass Restaurant - Achrafieh - Beirut

Yediklerinin izi kalır - damağında - ruhunda - tam içinde... Bazen daha yemek gelmeden bir şeyler sinmeye başlar üstüne. Bir hava sanki ya da bir koku. Mekanın alışılagelmiş telaşı siner. Al Mayas'ın normal bir öğleniydi belki. Sıradan bir gündü çalışanlar için - şarabı seçen, salataya karar veren başlangıçlarda kararsızlık yaşayan müşteriler... Her şey bir öncekinin aynıydı. O aynılık sindi üstüme. Camın önündeki masada yerel şaraplarından istedik, salata tabouli. Mezelerde kararsız kaldık. Humus, muhammara, moutabel son karar. Kim bilir kaç müşteri aynını yaptı o gün yaptıklarımızın... Sıradan bir öğlendi Al Mayas'ın garsonları için - bizim için sıradışı. Vişneli kebap - sigara - şarap - aşk - sevgili - Ermeni mutfağının gülümsemesi... İzi kaldı ruhumuzda.


Albergo Hotel Beyrouth - Teras Garden - Achrafieh - Beirut

Yemek sonrası en güzel kahve manzaralı ve serin bir terasta içilir. Kakuleli türk kahvesi. İçim kıpır kıpır. Daha Albergo'nun asansöründe başladı heyecanım. Bu manzara nefesimi kesecekti, hissetmiştim. Ama önce o eski asansörden Osmanlı hatıralarını seyrederken nefesim kesilmişti. Sonrası sürpriz bir teras işte... Devasa bitkiler, bambu koltuklar ve kendimi Beyrut'a teslim edişim.



A Pita House in Hamra - Beirut

Yürümekten sızlayan dizlerimiz bir sokak pidecisinin tam önündeki taşlarda dinlendirildi. Zahterli ve nohutlu pide, yanında ayran. Ner'deyiz? Beyrut-Amerikan Üniversitesi'nin arkasındaki sokaklardan birinde, Hamra'da. Dakikada kaç pide satıldığını saymak istedim. Çok yorgunum, sayamayacak kadar yorgun. Yoksa 3 dakika sayar örneklemeden genellemeye kadar uzayabilirdim. Ucuz ve lezzetli, kuyruk var önünde. Ben ayranımdan son bir yudum alırken kuyruk yenilenmiş, tanımadığım yüzlere onlarcası eklenmiş.



Abdel Wahab Restaurant - Achrafieh - Beirut
 


Abdel Wahab Restaurant - Achrafieh - Beirut

Dediler ki Abdel Wahab - a must go... gittik. Kendimizden geçene kadar Lübnan mezelerine bulandık. Araklarımız buz gibi. Öğlen kafası yumuşattı esnetip büktü sohbetimizi. Ne konuşuldu masada hatırlamıyorum ama ne yedik aklımdan çıkmadı. Humus yine başrolde. Muhammaraya doyamıyorum. Bu kez salata fattoush... Kıtırlar ve turplar, semizotu, sumak, nane dilimin dört bir yanından gıdıklıyor. Seviyorum demek istiyorum. Düşünüyorum neyi desem diye... Her şeyi - diyorum içimden... Şu anda sanırım her şeyi seviyorum. Böyle çarpıyorsa arak insanı, hep çarpsın. Kıbbeh söylüyoruz, içli köfte yani.. Ben yiyemiyorum, vejetaryenler sadece izlesin diyor içimdeki ses.. İzliyorum. Ne güzel yedi... Ama bir balon gibi patlayacaksak sanırım üzerine eklediğimiz tatlılardan olacak. Labneli bal, fıstık ezmesi şefin bizim için seçtiği 'something local' kontenjanından. Karpuz ve kavun ise her masaya tepside giderken bize de uğruyor. Şimdi biraz Aşrafiya'da yürümek lazım.



Place De L'Etoile - Downtown - Beirut

Yollar döner dolaşır Downtown'a çıkar. O kadar güzel ki burada çan seslerini dinlerken şarap içmek. Kadehim buzlu bir kadeh viskiyle havada buluşuyor. Tatile kalkıyor kadehler. Tam arkamda katedral, ruhumu temizlemeye gireceğim birazdan içeri. Önce havuçlar, kabak çekirdeği, yer fıstığı. Biraz daha şarap, biraz daha akşam üstü serinliği. Turistler Nejmeh Meydanı'nda fotoğraf makineleriyle görünmeye başladı. Ne çok Japon geziyor dünya üzerinde. Her Japon'un kamerası var mıdır? Kaç kişiye bir kamera düşüyordur? Ya da bir Japon'a düşen kamera sayısı nedir? Bir yudum şarap daha, yanında Davidoff super slims. Bir yudum daha, bir yudum daha... japonlar katedralden çıkmak üzere. Ezan sesleri, askerler, yeni bir turist grubu, gelenler, gidenler... Hava karardı, içim hala aydınlık.



Al Mandaloun Sur Mer Restaurant - Biel Area Downtown - Beirut

İstanbul'a dönünce en iyi fattoush salatası yapan olunacak! Yerken malzemeler beyne kazındı. Al Mandaloun kadar şık servis edilecek. Buraya gelene kadar öğle güneşinde uzun uzun yürüdük. kime sorduysak sanki 3 metre ilerideymiş gibi 'düz gidin' dedi. Öyle yaptık, vazgeçmek için çok geçti. İyi ki de inatla yürümüşüz. Biel Area, Downtown'ın deniz tarafında. Karidesin jumbosu, humusun kıvamlısı, kalamarın çıtır çıtır hali burada. Tabii ki buz gibi arak. Nedense burada insanlar öğlen yemeğine saat 3 gibi geliyor. Önümüz arkamız, sağımız solumuz doluyor. Balık Hamur... En son Bahreyn'de yemiştim hamur balığı. Tekrar karşılaşmak bana 'şükran' dedirtti. Denize karşı dilimde yine o his... Bir Arap ülkesindesin - tadı. Bir tabağın içinde gelen bütün  domates, biber, havuç, çiğ kabak ve çiğ karnabahar yine gülümsetiyor beni. Bir de gelen tüm türk kahvelerinin 'sade' olmasına ve yanında poşet şekerlerin gelmesine gülümsüyorum. Başka neye mi? Tam 11 çeşit tatlının ve yine tepsi dolusu meyvenin masaya gelmesine. Beyrut = yemek.

Al Mayass
Albergo Hotel Beyrouth
Abdel Wahab
Place De L'Etoile
Al Mandaloun Sur Mer

Beyrut 2 - Vitrin & Vitrin


Rytta Couture - Downtown - Beirut

Vitrin mankenleri bazen korkutur beni, bazen de hüzünlendirir. Öğlen olmak üzere, açılmamış mağaza (sonra da hiç açılmadı zaten) Mankenlerin cansızlıkları korkuturken, yalnızlıkları hüzünlendirdi yine ama başka bir şey daha oldu o gün. Heyecandan kalbim çarpmaya başladı, bir şeyler söyledi bana Rytta'nın mankenleri. Biliyordum, tekrar geleceğimi biliyordum Beyrut'a - kulağıma onlar fısıldarken gözlerimle muzipçe gülümsedim. Çok yakında tekrar geleceğim. Downtown - ya da Solidere - sokaklarında kim bilir hangi butiğin önünde mankenlerle sohbet ederken söz vereceğim onlara... Söz, hiç vazgeçmeyeceğim yazmaktan.


Rytta Couture - Downtown - Beirut

Evet aşık oldum Beyrut'a... Bir kolumda sonsuz aşkım, diğer kolumda yeni aşkım Downtown.. Bunları ayak üstü anlattığım için özür diledim vitrindeki arkadaşlarımdan ve bir dahaki geldiğimde uzun uzun bu aşkı anlatmaya da söz verdim onlara. Görüşmek üzere Rytta kızları! Biz şu köşedeki Place De L'Etoile'de kahve içmeye gidiyoruz...

Beyrut 1 - Balkon Masalı


Hamra - Beirut

Hava sıcak. Gözlerimiz kendine gelsin diye çekiyorum karartmalı otel perdesinin ipini. Çektikçe çekesim geliyor, gördükçe inansam mı diye kararsızlık yaşıyorum. Balkonlar karşılıyor gözlerimi. Masal karesi balkonlar... Beyrut'un zahter kokusu, yerini bin bir hikayeli balkonlara bırakıyor.  Minimal mi minimal otel perdesi yerini tutkulu mu tutkulu balkon perdelerine bırakıyor. Gülesim geliyor, hayır gülümseyesim geliyor. Artık eminim, bu geldiğim yerde bir masalın içine kaçırıldım ve kurtulmak istemiyorum. Kaybolmak istiyorum aksine. Bir anda karşılaştığım bu masala herkesten fazla ait olmak istiyorum.


Achrafieh - Beirut

Yürüyoruz. Balkonların sırrını içimize çeke çeke yürüyoruz. Kocaman bitkilerin sığdığı binlerce balkon görüyoruz. Hava sıcak, içimiz serin. Sedir ağaçları, muz ağaçları, palmiyeler... Neler sığmamış ki... Aşk, diyorum kendi kendime. Evlerde "aşk" ancak balkonlarda tertemiz kokar. Ner'den aklıma düştü bu bilmiyorum ama Beyrut'un balkonları yolculuğumuz boyunca bana "aşk-aşk-aşk" deyip durdu.



Hamra - Beirut

Hepsine tek tek çıkıp, bütün balkonlarda Ksara içesim geldi. Kadehim bu masala kalkacak. Büyüye ve beni buraya çeken sırra. Belki hiç yazılamayacak olan, belki de bir çırpıda bitecek olan romanıma içten bir teşekkürle kaldırasım geldi kadehimi. Beni sabah ışığında karşılayan bu balkonlardan birinde "kendi sandalyemde" otururken hayal edişime de kaldırsam kadehimi... Su verirken yeşil-sarı bir muz ağacına ya da uçları hafifçe kurumuş bir palmiyeye.... Ve daha hayallerimin sınırsız açlığında "kendi" yolumun önüme çıkacağına olan inancıma... Cheers! :)

Detay Cenneti


Harun's Paradise - Tuzla

Bazı görüntüler vardır, fincanın kenarı kırık - küllük dolu - perdeler kapalı... Hava lazım işte o zaman. Düşlere, düşüncelere, bedene ve zihne. İçimize yerleşen en karamsar dekoru taşımak lazım açık havaya. Eski kötü günler, yeni acabalar, sürüp giden sıkılmalar açık havada pişmeli. Ayar, şu sıralar en sevdiğim söz. Ayarı var hepsinin. Ne güneşle boğmalı eski anıları, ne de yağmurda ıslatmalı yepyeni-cilalı-taze zamanları. Ayarı var. Kısık ışıkta buharlaşmasını beklerken iç bunaltılarının bilmelisin zamanı gelince de dinlenmeye bırakmalı bir yudum kahve eşliğinde. Bu tarif "yavaşça yakalanan huzurun tarifi". Şart mı? Elbette değil. Yaratıcılığın düşmanıdır derler yavaşça yakalanmış huzur için. Ama yarattıysan o huzuru yavaşça yakalayana kadar geçen zamanda zaten devam edersin yaratmaya. Yazmaksa yazmak.. Güzel de yazılır, göbeğin çatladıysa o ana gelene dek. Mutluluk sanatı öldürmez. Öldüresi gelir insanın, ondan hep suç atılır huzur yaratıcılığın düşmanı diye.


Harun's Paradise - Tuzla

Ne diyorduk, havalandırmak lazım ara sıra zihinleri. İyi gelir.. Hem de ne iyi.. Bazen cennette olmak her şeyden iyidir - karmaşanın ortasında yalın bir dirilik katar insana. Öyleyiz burada. Öyleyim. Bu detay cennetinde bir kaç saatliğine arınmaya gelmişiz meğer. Ne iyi etmişiz.

Siz de arının:

Gelsin Sonbahar



Harun's Paradise - Tuzla

Bazen öyle durursun sadece... Durduk.. Deniz tuzlu biliyorum. Havada erimiş tuz var, bazıları yüzüme çarpıyor. Hatta kollarımdaki nem bile tuzlu..  Yaz için karar vermemiştik henüz, bitti mi sahiden. Bir yerlerde devam ediyor olmalı. Ama burada - şimdi - Eylülse Eylül - yaz bitmemek için çok güzel direniyor. Durmak, sadece durmak, sonbahara özgü bir şey olmalı. Kafa içleri daha sakin bir müzikle dalgalanır ya ondan diyorum. İşte o durdurur insanı. Ağır akan düşünceler her zamankinden farklı kafa yapar. Biraz üşüme - biraz ürperme - biraz buzlu buzlu yutkunma... Benim mi? Bacaklarım anarşist hep sonbaharda. Çorap elimin tersiyle ittiğim, ayaklarımla itelediğim bir kelime. Değişir yine de bazen içtiğim - hiç ummadığım bir esintide bira içesim gelir. Yanında çoğu zaman patates, zaman zaman karides. Karabiber, kimseler bilmez, bira altı eşsizdir. Kolayca karar verirsin işte boğazın hafiften biber yanığı olduğunda. Gelmiş sonbahar. Gelsin. Düşünmeye yer açar güzel güzel. Aklım daha hoş karışır, gördüğüm en küçük detayda imge vurur beynime. Gelsin sonbahar. 

 

Related Posts with Thumbnails