April 23, 2011

Campo Dei Fiori - Roma'da Sabah

Campo Dei Fiori - Roma
 En erkeni değildi saatlerin. Sabahtı, öğlene az kalmıştı, telaş henüz dorukta. Ses ve renk, bilir misiniz dalgadır. Soru değil. Öyle bir, içten düşünce sadece. İki dalga, aynı boyda. Ses de renk de üzerimden geçiyor şimdi. Burada, Campo dei Fiori'nin ortasında kalsam diyorum. Toplanıp, katlanıp, kaldırılsam öğlen olunca. Pazar yerleri aslında cennetin (ama paradise demek istedim heaven değil) hemen önündeki yerlerdir. Böyle kıvrım kıvrım, seslerin ve renklerin oynadığı, araya kokuların da dalıverdiği anlaması güç, hissetmesi çok kolay yerler. Sorsanız bana, Roma'nın top listi nedir diye - en başta Campo dei Fiori derim. Top 5'in ilki. Gözüne ve kulağına ve de burnuna kapılıp çıktıysan yola tabii ki.

Campo Dei Fiori - Rome
Tüm duyduklarımı, tüm gördüklerimi, tüm kokladıklarımı paketletmek istedim. Sondan ikinci günümüzdü sanırım. Baştan dört ya da beş. Tartare bunlar, dedi.. Dilimde o gün kaldı hala..

April 17, 2011

Flashback Versus Novelty

Trinity - Istanbul Modern Art Gallery Lounge - September 29, 2007
Gördüğün, yediğin, giydiğin, söylediğin, baktığın, korktuğun, sevdiğin, uzak durduğun değişir; bu da zaman işte. En fazla 10 yıllık filmleri izleyebiliyorum artık, hatta bazen 5.. Eskiyor dil ama ondan değil benimki.. Nedense dayanamıyorum ahizeli telefon, tüplü televizyon görmeye. Filmlerde. Eski çok eski arkadaşlıklara da tahammülüm yok. Anı biriktirmek, hatırlayıp hatırlayıp kurutmak da içimi çekiyor. Bayat kurabiye gibi dilini kesiyor insanın eski anılar.

Bir de güzel eskiler var, sevdiğim. Eski binalar. Eski güneş gözlükleri. 70 lerin yeşil koltukları. 80lerin müziği. Herkes haksızlık eder 90lara, ben mesela "alternatif" çabasını severim 90ların.

Yeni ve füzyon ilgimi çekse de çoğunlukla, bir de eski yöntemler var sevdiğim. Kekte tarçın olması, hastayken çorba içmek gibi.

Zaman eskitiyor, ayıklıyor, yenisini çıkarıyor karşımıza. Zamanla birebir karşılaşmayı deniyorum yine de. kahvaltıda turşu yiyorum. Vodkamın içine zencefil ve acı biber ekliyorum. En son değil, ilk başta ayakkabılarımı giyiyorum. Rastlantılarla büyük beklentiler içine giriyorum. Saksılar neden salata tabağı olmasın ki diye düşünüyorum.

Zaman geçiyor mu gerçekten emin değilim.

April 9, 2011

Çok Karışık Kafa İçi


LOST! - One of my digital collage work

İstanbul'da.. Güneş çıkar. Baş ağrısı yok olur.
Evde.. Elektrik geri gelir. Keyfim de...
Dün.. İş günün sonu. Trafik ve yağmur yanyana artık yakışmaya bile başladı.
Telefonum.. Eskidi artık. Kaçınılmaz son i-phone mu?
Bir Gün.. Herkes ünlü olacak, klişesi yerini kime kaptıracak?
Bileğimde.. Daha çok takı olsun. Kalabalık olsun.
Kulakta.. Küpe out.
Kaç.. Sezon sonra bilmem ama ayakkabı - bot - çizme artık modüler olacak. Hatta terlik - sandalet vs..
Buzdolabı.. İçleri daha düzenli nasıl olur? Tasarımda var sanki bir eksiklik.
Film.. İzlemek ev temizse güzel.

April 2, 2011

Ben Plus


For Art's Sake - A digital collage by me
Takıntım: Masa üstü simetri. Çatalların ucu tabakları hep eşitlesin. Peçeteler paralel mi bir de yandan bak. Zeytin tabağı yuvarlaksa, reçelinki de öyle olsun. Gazeteler üstüste, okunan / okunmayan - okunan / okunmayan. Uzunsa masa, bir kadın / bir erkek - bir kadın / bir erkek... Birinin arkasında, sağında, solunda yastık-minder varsa herkesin olsun. Ya da kimsede olmasın. Ben fincanda çay içerim, herkes bardakta. Telkinle oluyor artık, telkinle... herkes neyde içmek isterse içsin, rahat bırak kendini / rahat bırak... rahat bırak. Bunun simetriyle bir ilgisi yok ki.... Ama baksana iki kişilik masanda bir bardak / bir fincan diye gidiyor. İhanet yok yani takıntına..

Zorlandığım: Aynı anda okunur dört bazen beş kitap. Bunda sorun yok. Aynı anda biter mi? Biterse okuma hızın eşit değil her biri için. Eşit olsun da varsın aynı anda bitmesin mi yoksa. Bunu düşünmeliyim. Kategorize etmeli kitapları. Eşit hacimliler birlikte. İç kapakta tık sayısını bilgi düşseler - hayalim.

Yeteneğim: Su bardaklarına parmak uçlarımla vura vura çıkardığım sesleri bir cd'ye yüklesem. Müzik sahiden evrensel :)

Tarzım: Sigarasını orta yerinden söndürenlerden değilim. O görüntüyü sevemedim ben..

Gözüm: Her detayı görür. Zor. Görsün isterim her göz de. Yarım gören gözlerle dolu dünya.

Manik halim: Neyse ki rutin, bozulabilen bir şey. Enerji birikir, patlar, saçılır etrafa.. Çok test ettim, güneş var - rüzgar yok o günlerde.

Para fikrim: LA'de bir havuzlu villada yaşama olasılığı herkes için aynı. Matematik der ki olasılık varsa - felsefe der ki o zaman vardır. Para nedense gelmez aklıma bütün bunları düşünesim varsa.

Heyecanlandığım: Hiç giymediğim eteğin bir sabah aniden en vazgeçilmezim olabilmesi. Nasıl oluyor da siyah deri bir eteğin üzerindeki jean gömlek fikri mesela, aylarca birleşmek için o sabahı bekliyor kafamda. (Altına: yüksek topuk = avam... Düz.. dümdüz.. evet.)

Şaşkınlığım: Stabilo kalemleri ne çok seviyormuşum meğer.

Seçim

Met God Tonight - A digital collage by me
Seçenekli kalmak en zoru. Özgürleşmenin seni zorlayan yanı bu. Bana bırakma, derim çoğu zaman, sen seç. Değil ki bilmemek ne istediğini. Sadece uzun bir üşengeçlik. Üşengeçlik. Oluşmuş şarta adapte olmak, bu çaba daha güzel bazen. Keşifse keşif. Bazen der ki birileri, ortamı oluşturmak benim çabam. Karar vermek, seçmek, detayıyla ilgilenmek... Ama tek bir seans değil ki hayat. İkinci seans seçilmişin içinde oynamak. Topla işte ancak tam olur. Belirsizden çıkaracağımla, belirlinin sınırını zorlamak arasında fark görmüyorum çoğu zaman. İster yenecek yemeğin seçimi olsun, ister gidilecek yerin... İster doğduğun hayatın, dilin, zamanın.. Hep ikisi birbirine muhtaç fazlarla yaşanır. Seç gideceğimiz yeri, itiraz hakkım olsun.. İkinci sahnede çıkarım ben ortaya. Derim ki belki şu masa güzel. Belki de onu bile demem de kalkma saatine karışırım. Edilgenlikle karıştıranlar var ya, hastasıyım tabi.. Verilmiş kararı esnetip modifiye edebildiğin sürece sanma ki etkin değilsin. Düşün bir, hangimiz karşılaşmakdık Tanrıyla.. Hangimiz kendimizle oynamadık, şaşırtmadık..

Darwin Deez dinlemek gibi yani :) Constellations da olur.. DNA de... Deep Sea Divers da.. Seç, dinle ama.. İstersen yarım yarım. Kısa kısa... Ben The City'de takılıp kaldım. O mu, bu mu demedim.. Açtım bu çıktı karşıma..
Related Posts with Thumbnails