December 30, 2010

2011 Beni Hipnotize Etsene!!

Herkesin 'wishlist'i olur - benim de olur.. Benimki 21 maddede şunlarla hipnotize olmak:



Wish Tree - a digital collage by me


1- "Art is a lie that brings us nearer to the truth" yani "Sanat bizi gerçeğe daha yakın kılan bir yalandır" diyorlar bir felsefe forumunda - şurada . Bunu düşünecek vaktim olsun yeni yılda.
2- Slavoj Zizek kaplasın içimi dışımı. Bilmem ki plan mı yapsam önce şu kitabı sonra bu yazısı bir de bu düşüncesi var - kışın bu gider, yazın şu bitsin desem. Ama benim Zizek yılım olsun işte 2011.
3- Uni Posca kalemlerin her renginden, her uçlusundan alayım da bir de onlarla hayalimdeki boyamaları yapayım. Duvara, kağıda, pet şişelere, kumaşa, bardağa, kupaya, t-shirte, tahtaya, taşa şimdilik düşüncem. Hafiften dalsam ama "sanat bir yalanmış bak bu da benim en gerçek içim" desem soran sevgilime.
4- Gidip de yazacak yerlere sırt çantam hazır olsun - Belki Brüj, belki Casablanca, belki Lizbon, belki de en yakınımda Polonezköy.
5- Merak edilen bir blog olsun hypnotic agent - okunsun da hipnotize etsin zihni benim gibi karışık olanları.
6- Şu uzayın öte tarafındakilerden biriyle karşılaşsam - hadi en basitinden karşılaşan biriyle karşılaşsam da anlattırsam ve sorsam ufo dediğimize kızıyorlar mı uzaydaki dostlarımız - aşağılayıcı buluyorlar mı bu tanımı ki 'tanımlanamayan uçan cisim' demek biz dünyalıların saf ve basit yüreklerinin kusuru, 'pardon' desem.
7- Saçlarıma 4 aylık özgürlük tanısam, Brezilya Fönü meselesine damardan girsem. İlk deneyen ben olamadım ama hakkını versem yine de sallasam savursam saçlarımı.
8- Gri, platin, çukulata kahve, küf yeşili, çelik, şeffaf kırmızımsı pembe, gül kurusu, parlak lacivert... Bunlar henüz deneyemediklerim; tırnaklarımda bu renkleri olsun Essie, Leighton Denny, OPI gibi markaların. Şuradan seçsenize siz de kendi renginizi. "Less is more" diyor Leighton Denny bir tanesinde - gönlümü ona kaptırdım çoktan.
9- Bir defter aldım D & R'dan. Dream, yazıyor üstünde. Scrikss NoteLook defterler şurada, benimki hep yanımda. Yazsam, not alsam, hayal etsem, büyülensem ya bu yıl... Ne duruyorum.
10- Ah bir de yılların içi geçmiş dileği var ki beni tanıyanların bazıları bilir, bilmeyenler de duyunca şaşırır. Bir kitap yazsam. Artık ilerlese, yürüse, çoğalsa... Başladığım iş bitse.. Bu dilek değil, diyor içimden bir ses - bu senin tembellikle sınavın. Geçsem ama şu sınavı. Bu yıl benim mezuniyet senem olsa.
11- Var ruhumun domestik bir yanı. Fırın kabında en denenmemişi denesem de içine baharatlar doldursam, taze otlar eklesem, sıcakken servis etsem. (Bu dilek sadece zaman dileği - yani yemek yapacak daha çok daha çok daha çok zamanım olsun diyorum.)
12- Politically correct olamıyorum ben çoğunlukla. Sevmeyenlerim de çoğalıyor bu durumda. Ama ben 'correct' yoldayım içsel olarak çok da rahat. Ayrılmayayım bu yoldan. Uzadıkça uzasa mı terfi story'si.. Uzarsa ve hatta hiç gerçekleşmezse ben kendimi gerçekleştiririm (mi diyorum kendi içimde acaba). Bilinçaltımın yılı olsun bu yıl. Daha çok dinleyeyim bilincimin en derinlerini - ve böyle koyacaksam noktayı eski hikayeme, yeni hikayem en çabuğundan gelsin.
13- İzlenecek filmler var. Hepsi sığmaz buraya, yazarım ayrıca ama en başta Mr Nobody. Gelmiş D&R'a Bay Hiç Kimse diye. İzlesem düşünsem günlerce.
14- O makine Nikon D90 şimdilik. Alsam önce, kurcalasam, öğrensem, biraz daralsam, sabırsızlansam, ama çözsem sonunda ve hiç de fena olmayan fotoğraflar çeksem.
15- Uğurlu sayımı hissettim az önce. 21 miş gibi geldi bana. Tam 21 dilek dilemeye karar verdim. Su gibi içsem, ezberden bilsem 21'in sırrını. Şurada var bir şeyler. Ama bir tanesi etkiledi beni, diyor ki 'Represent the harmony of the creation.' 2011 sanki biraz numerolojiye de dalınacak bir yıl olacak.
16- Müzik de eksik olmasın bu yeni yılda ama en çok da şarap içerken çalan buğulu sesler lazım. Buika, Mariza, Cesaira Evora hep olsun ama yenileri de olsun. Onlar gibi içimden vursun. Kadehi yenilemek müziğin hakkı olsun. Falsa Moneda, nedir benimle alıp veremediğin :)
17- Diyor ki 'senin gibi şiir yazan yok'... Var elbette ama çok beğeniyor belli ki ve yazayım istiyor. Diyorum ki, şiir kalmadı!!! Oysa ki imge onun kastettiği, uzaklaşmamı istemiyor imgelerimden.. Yakın olayım daha yakın bu yıl... İçimden, Tanrı'ya en yakın olan yerden, çıksın düşlerim ortaya. Poetic tavır bazen kokteyl hazırlarken bile gösterir kendini.. Bu evrilmem oldu benim şiirde. Bazen yazarken, bazen giyinirken, bazen yemek yaparken.
18- Sırtımda, boynumda, omuzlarımda, başımın bir yarısında hep bir ağrı oldu eski yılda. Yeni yılda uçup gitseler. Bir de ner'den alınır bu Tiger Balm? Var mı giden uzak uzak uzak doğuya? Hafiflemek istiyorum bu yıl, neyse çaresi.. Daha mı az takmak kafaya - daha mı pozitif düşünmek - daha mı az önemsemek insanları - daha mı çok sevmek hayatı.. Palavra mı bunlar, masaj yeterli mi?
19- İtalyancam düşünmeden konuşacak kadar işlese içime de artık Fransızcaya da yer açsam. Bu çoğu insana tuhaf geliyor ama Fransızca konuşamamak beni utandırıyor. Bu yıl yine multilingual bir yıl olsun. Geçtim ben Almancadan. Anlarım ama değil o İngilizce gibi, vefasızlık öldürür dili... Ölmedi henüz ama ilgisizlik kuruttu sanki. Bir de şimdilik İspanyolcayı merak etmiyorum (bilgi olsun bu da).
20- Hayatımdan uzaklaşması gereken insanlar var. Enerjimi, gücümü, gülümsememi eksilten. Bir temizlik şart gibi. Ne hoş olur görmesem yüzlerini bu yıl. Onlar mı gitse ben mi? Çok kolay aslında orası onalara ait, ben gitsem ya bu yıl.
21- Son dilek shot olmalı. Hissediyorum arada bir yapabildiğimi, artık emin olsam astral yolculuklarımdan. Var mı böyle bir şey tartışmasını çok abes buluyorum, insanlar ikiye ayrılır - astral yolculuğun varlığına inananlar ve inanmayanlar. İnanıp da 'tamam bu onlardan biriydi işte' diye kendini kendine saklayanların rahatlığı düşsün üstüme 2011'de......

December 11, 2010

Roma'da Zihnime Temizlik

Too Much near Piazza Navona - Rome
Göz bazen dalar gider. Kırmızı örtülü masaları olan minik bir cafedesindir. Seçtiğin yemek, içtiğin şarap, çatal-bıçak, peçete vs olmasını istediğin yerdedir. Ne senden çok uzakta, ne de kollarının özgürlüğünün ortasında.. Böyle hafifken her şey göz dalar gider, tam karşıya...

Too much... Gözümle gezdim kapalı kapının içini.. Önce kapıdaki notları okudum tek tek. Arada gelip geçen ve içeriyi seyredenlere baktım. Gittiler. Mesaj aradım, gök kuşağında, cama yapışmış stickerlarda, magnet ve bir sürü detayda.. Zihinlerimiz ne kadar da klişeye ve ön yargıya teslim olmuş. Serbest bir dalış yapamıyor detay denizine. Arıyor. Arıyor. Arıyor. Bulmaya çalıştığı sadece zihninde olanın doğrulanması. Yazık, dedim, zihnime. Yazık, temizlemem gerek seni acilen. Mesaj yok hiç bir detayda. Arama istemeden de olsa. Kapıyı sabah açan, akşam kapatan herkes olabilir. Bir kadın, bir gay, bir erkek, bir terk edilmiş, bir öğrenci, bir göçmen, bir yazar, bir punkçı, bir musevi, bir çift, bir Hintli, bir İtalyan... Anlam denizine sürükleme detaylardan yürüttüğün ön yargıları. Dedim zihnime. Bir yudum daha şarap. Birazdan kahve de içer miyiz?

Gözlerimi kaçırdım kapıdan. Roma sokaklarının sessizliğine bıraktım. Birazdan Piazza Navona'nın canlılığına karışacak. Sözü var bana, klişelerin ve ön yargıların lekelerini sile sile bakacak gördüklerine. 'Kim' değil de 'Nasıl' dolduracak merak sorularını... Nasıl...

December 7, 2010

Sorular Roma Sokaklarında

Via del Corso - Roma
Üzerine basılacak mı? Tekrar gittiğimde silinmiş olur mu? Yağmur mevsiminde bunu neden yapar o adam? Akıp kaybolması onun eserini de yok eder mi? Süreç midir önemli olan sanatta yoksa sonuç mu? Para vermesek de o bitirecek neden? Kazandığı para boya almaya yetiyor mudur? Sadece bir bakıp gitmek yeter mi? Kalıp onunla birlikte eserinin bitmesini beklemek de, yani sürece dahil olmak da sanat mı? Bekleseydik sonuca etkimiz ne olurdu? Yolda yürüyen kaç kişi o adamı fark etti? O kaç kişiyi fark etti? Rastlantı mıdır bu resmin yapıldığı gün yağmurun ara vermesini açıklayan tek söz? Bu sokak ressamının adı ne? Sakalını ne zamandır kesmiyor? Ayakkabısı, ceketi, eldivenleri ne marka? Sırt çantasında ne var?

En çok da şu: Süreç midir önemli olan sanatta yoksa sonuç mu? Buna takıldım bu fotoğrafla...

Ruhumun İçinin Rengi Roma'da

Rome
Roma sokaklarında bir renk aradım. Tarifi zor diyordum. Böyle içim gibi olsun. Yürüdüm, yürüdüm, buldum. bu renk işte içim, dedim. Kime? Kendime... Bir de sessizce sevgilime. Ellerimle dedim ona. O anladı. Yürüdük tekrar. Bir kadeh şarap için ne yesem... Fark eden şarabın rengi oldu o an. Kırmızı. İçim değil, şarap. Belki en sevdiğim risotto... Belki makarna. Az değil, yeterince pişmiş onun adı - al dente. Az pişmiş diyenler yemesin. 8 bazen 9 bazen de 11 dakikalık makarnalar üzerine denemeler insanı güzel şaşırtır. Deneyin n'olur.

İçimin rengi, şarabın rengi hazır. Makarnanın kıvamı da hazır - neyse ki burası İtalya. Ritm kendiliğinden gelir kulağa. Onlar konuştu ben dinledim. Şimdi desem ki sesli harfle biten kelimeler ruhunu esnetir insanın. Bir açık kapı bırakır. Girip başka bir ruha, katılasın diye karmaşasına ya da güzelliğine. Kulağımı dört açtım ben de. Girdim tanımadığım ruhların içine. Rengimi bıraktım onlara.

Pembe değil, turuncu hiç değil, yavru ağzı, somon, gül kurusu değil... Bu rengin adı = Ruhumun içinin rengi...

Hazırım


Kurt Halsey - "When we sparkle, I just glow."



Ruhuma yetmiyor. Şu sıralar hiçbir şey. Matrix'i tekrar seyrettim. Üçlemeyi düşünüyorum. Kesmedi ama. eksiğimi dolduramıyorum. Başka bir not düşsünler aklımın benim bile giremediğim köşelerine istiyorum. Küçük bir detay sıkıştırsınlar, kaçıp gitsinler sonra. Öyle karışayım, öyle tepetaklak olayım ki kendimi tedavi edecek yollara dalayım. Ruhuma yetmiyor işte bugünlerde ne bir fiilm, ne bir müzik, ne hala kış günü herkesi şaşırtan güneş. Gezintiye çıkıyorum, sanal banal dünyalarda. Diyor ki 'Biz parladığımızda ben kızarıyorum.' Belki de ışıldıyorum diyordur. Ben kızarmayı yerleştiriyorum zihnime. Bu mu, diyorum, haberci.. Böyle bir şey olsa duvarımda. Bilmiyorum. Açlığım gitmiyor. Bir süre idare ediyor işte. Kurt Halsey'e ev sahipliği ruhumun bir kaç saat sürüyor. Ona bile. Anlayın ne bulantı günlerden geçyorum. Zemin hazırlıyorum kendime. Biraz depresyon üretmeye iyi gelir. Girip de çıkamama korkusu, konfor bağımlılığının flash-back'i gibi çarpıyor yüzüme. Çıkarım telkinleri.. Kendi kendime.. Konfor ne zaman lazım biliyor musunuz, ürettiklerinin tadına varmak için. Yeni bir zemin daha.. Hazır. Şimdi bir girip çıkmaya kaldı depresyon. Kafayı uzatsam kaç cümle yazdırır bana?

YAZ.. NERDESİN?



Riva

Cesaria Evora aklımın önüne seyredeyim diye bir anı getiriveriyor. Adı 'Yaz'... Bugün sıradan bir Salı'ysa, işe gitmeme mucizesi de yanındaysa, Aralık güneşinin tek bir anlamı var bence - Yaz geliyor! Bir kaç karlı ay, soğuk ve rüzgar bile engelleyemez. Yine de gelir Yaz... Yine bir şemsiye altında uyuyakalınır. Yine soğuk biraların yanına patates söylenir. Islak saçlarımın hafiflettiği ruhumu çekerim içime. Gelir yaz... Biliyorum.. Yine gelir..

Related Posts with Thumbnails