Arboretum - İstanbul - One of my digital photo edits
Kadının aklı son seyrettiği filmde kalmış. İstiyor ki yanındaki adam balon uçursun penceresinin önünde. Film o, dedim. Kendi balonunu bulacaksın sen de. Bul işte. Ben, dedi, balonlar uçsun istiyorum. Balon deyince aklına lunapark bilemedin bir çocuğun doğum günü partisi gelen adamla bir filmin en güzel sahnesi olmak istiyor. Kucağında yastık sımsıkı sarılmışsın, elin cipse gitmiş ama henüz ağzına götürmemişsin - gözün o sahnede.. 80'lerden kalma bir şarkı fonda - filmin kadını koşarak adama gider... Bunu istiyor. Ama, demek istedim, sen gerilim istiyorsun. Küsmen gerekecek önce. Belki seni aldatmalı, belki uzun aylar boyunca ayrı kalmalısınız önce. Bir yanlış anlama, adamın belki de kendini arama macerasında seni özlemesi bla bla bla gerekli. Evinde her gün yumurta pişirdiğin adamdan durduk yere balon uçurmasını bekleyemezsin - demedim kadına. Dedim ki, kuaföre git - kestir saçlarını. Kurtul depresyonundan, hafifle. Koltukların yerini değiştir istersen. Kahvaltı etmeden çıkma evden. Sabahları erken uyan. Baktı yüzüme gerçek hayattaki kadın. Sekizinci kattaki evinin önünde, bir elinde rengarenk balonlar öbüründe yoğurt ekmek domates olan adamı düşündü. O sahne değildi istediği, balonsuz da olsa başka bir adamdı besbelli. Başka bir filme geçmek için 'The End' yazısının kendi kendine çıkmasını bekliyordu - çıkmaz öyle, dedim, o filmlerde olur. Sen bitireceksin, gerçek hayat bu.. Yoksa pause'da kalır hayatın.
Geriye almaya ne dersin? En başa... Belki balonla gelir bu kez. Sen yine de kestir saçlarını.
|
1 comment:
Post a Comment