Yalıkavak |
Islakda kalabilmek lazım gece boyu. Bikiniyle çamaşır yer değiştiriyorsa gece gündüz, o tatil değildir. Su, çok yakınında olmalı. Ayakların hep çıplak, sinekler sinir bozucu olmalı. İşte bunun adı tatil. Kafanın fişi çekilmiş, eldeki kitap tuzdan ve nemden buruşmuş... Yanındaki adam uykuya dalmış, üstünü örttüğün havlu üç beş saat önce adamın altındaki şezlongta serili olmalı. İşte bu da aşk. Aşk ve tatil bir aradaysa - işte bunu unutma sakın, bunun da adı huzur. Tatile giden çiftler aşıktır. Aşık olmayanlar sadece izne çıkar. En topluklu ayakkabılar ayakları sıkar, en ütülü gömleklerin kolları kıvrılır - bunun adı yıllık izin dostlarım maalesef tatil değil. Ve maalesef aşık değilsiniz ve birbirinizle konuşacak konunuz olmadığı gibi, susacak kadar yaşanmışlığınız da yok ilişkinizde.
Tatil için bir oteldeydik. Çok ama çok eskiden kalma, bir hanmış, o çok eskilerde. Müzik gıdıklama kıvamında, koku burun delirtiyor... Sabah yaptığım kahvaltı hiç bitmese yine de fark etmeyebilirdim öğlen pidesinin vaktinin geldiğini. Öyle huzurlu, öyle düşleri tekrar hatırlatıcı, öyle "hayatta ne yapmak istiyorum" sorusunu kırmadan üzmeden kendi kendine sordurucu. Yine çok tanıdık; ne mi o - evet koku... "Eski" mi burnumun en tanıdığı... Belki ya, burnumun kişisel tarihi benden çok eskiye uzuyordur. Eski taş kokusu ruhumun kim bilir kaç göçünden hatıralar taşıyor bugüne... İşte yine taş - taptaş bir otelde "neydim ben", "kimdim bundan önceki hayatımda" diye sorabilirken yanında şunu da sormayı ihmal etmedim - "ne olacak bu halim, ne yapsam da şimdiki kadar huzurlu olsam para kazandığım hayatımda"...
İş - Tatil - Aşk - Yıllık İzin - Hayatını Gözden Geçirme - Karar Verme Hevesi.... Chopin çalabilen bir oteldeyim, Hande Yener, Serdar Ortaç değil. Okuduğum kitaplar beni mutlu ediyor bu mevsimde. Bir de gazetesini katlamadan okuyan sevgilim. Varsın işim içimi kemirsin, bir gün "alıp çantamı gidecemmmmm" fantezimi de uygulamaya koyaCAMMM...
No comments:
Post a Comment