September 18, 2010

Mahrem


Alaçatı

Mahrem - ne güzel, ne temiz bazen. Bazen de açıvermek perdelerini evinin, sesinin, merakının... Bir akşam üstüydü ulaştığımızda rüzgarlı köye. Bahçesinde peynirli zencefilli kurabiye ve limonata ikram edilen otelde karar kılmak zor olmadı. Taş kokusu, ne hoş - alabilene... Geceye kadar yapılanlar, yenilenler, içilenler çok da mühim değil - bir an evvel rüzgar sesini anlatmalıyım. Gece... Açık pencerede kapatılan perde hafiften kıpırdıyor. Öyle uçsuz bucaksız bir manzaraya açılmıyor zaten, havalandırmaya bakan camları açık tutmak demek tepeden gelecek rüzgarı duymak demek. Ve de duyulmak demek. Kadife perdenin arkasında olanlar da mühim değil; rüzgarın sesi uyku zamanı duyuldu zaten, ona gelmek istiyorum. Uğultu değil, bir vurma ve geri çekilme efekti. Belli işte vuran şey tek hamlede vurmuyor, güçlü ama süren bir yumuşaklıkta. Pat değil yani paaaaatttt.... Öyle vahşi öyle doğanın kendisine ait öyle uyku bölen. Kanatlı değil ya pencere, olsa o da vuracak. Bir dantel tül havalanıyor, onu da mahremiyet görevi üstlenen kadife perdeler kesiyor içeriden. Hafif eski bir koku vuruyor burnuma. Tanıdık, ama unutulmuş. Sanki çocukluğuma ait. Bulamadan uykuya dalıyorum tekrar. Uyandığımda henüz sabah değil. Ramazan davulu saat hakkında 2 saat geri, 2 saat ileri olabilecek 4 saatlik herhangi bir dilimde vuruyor olabilir. Saati aslında hiç merak etmiyorum ama uyanıyorum yine. Rüzgar durmamış, başka odaların içine de dolmuş, başka bedenleri de titretiyor. Perde sapasağlam, uyurken istediğim kadar savrulabilirim. Taş bir otelin en çok da kahvaltısı için sabırsızlanıyorum. Az kaldı... Bir dahaki uyanmanın hemen sonrasında...

Otel TaşMahal

No comments:

Related Posts with Thumbnails